Dünyadaki 7 milyar insanın konuştuğu 3000 civarındaki dilde milyonlarca şarkı ve melodi vardır… Beynimiz ise, bu milyonlarca müzik tarzından belli bir kısmına odaklanır. Hepsi de aynı ses dalgalarına sahip olmasına karşın, dil farkı gözetmeksizin,kimimiz pop müziği dinlerken, kimimiz hafif müziklerden hoşlanırız. Kimimiz ise kulakları patlatırcasına söylenen rock ve metal müzik dinleriz…
* Hepsi de aynı tip dalgaları çıkaran sesler nasıl oluyor da farklı algılanır ve zevk meydana getirir?
* Neden birimiz şarkı dinlerken diğerimiz daha çok halk müziğinden zevk alıyor?
Bu soruları anlamak için gelin hep beraber işitme olayına değinelim:
Bir sesin algılanması için öncelikle ses dalgasının kulak kepçemizden içeri girip, iç kulaktaki ses tüycüklerini titreştirmesi gerekir. Ses tüycükleri titreşirken, sesi elektrik akımına çevirir.
Dikkat !
Bu noktadan sonra artık ses diye bir şey kalmıyor…
İç kulak ve beynin işitme merkezi arasına döşenen binlerce km uzunluktaki, milyonlarca kablo parçası uç uca eklenerek kulağa gelen -belli bir eşiğin üstündeki - tüm sesleri iletirler…
Tek bir ses dalgasının olmadığı bu kablolar,beynin işitme merkezine ulaştıktan sonra adına müzik, ses ya da melodi dediğimiz dünyayı bize algılatır…
Kişisel müzik tercihlerinin sebebine gelince,bunun asıl sebebi daha keşfedilmiş değil. Ayrıca farklı hissedilen milyonlarca melodinin her sesi, aynı miktarda elektrik akımını meydana getiriyor; ne az ne de çok…
Burada çok daha önemli bir nokta vardır:
Sesin algılanması için sese gereksinimin olmayışı…
Yani aynı etkiyi, hayal ederek de yaşayabiliriz. Hayal ederken, elektrik akımı oluşturacak hiçbir ses dalgası yoktur. Ancak, yine de bizim işitme merkezimizde aynı etki oluşur… Daha da etkileyici olanı gerçek zannettiğimiz sesimiz rüyalarda da tıpkısıyla oluşabilir…
Halbuki rüya anında, beyinde sesten zerre kadar iz yoktur.
Hiçbir sesin olmadığı beynimiz, harika şarkılar ve mükemmel senfonilerin oluşturduğu milyonlarca ses dizisini ömrümüz boyunca bize dinletir. Üstelik tek bir cızırtı ya da parazit yapmadan…